Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Başka bir olaydır savaş. Yaradılıştan bir savaşçıyım ben. Bir içgüdüdür bende saldırı. Düşman o l a b i l m e k – güçlü bir doğa gerektirir sanırım, her güçlü doğada bulunur bu özellik. Birçok direnç gerektirir bu güçlü doğa, ondandır bir direnç aradığı da: nasıl ayrılamazsa yetersizlikten öç ve hınç duyguları, öyle ayrılmaz güçten s a l d ı r g a n l ı k t u t k u s u da. Her güçlenme kendini etkin bir düşman aramakla açığa vurur – ya da bir sorun: çünkü savaşkan bir filozof sorunları da ikili bir dövüşe çağırır. Burada üstlenilen görev dirençlere egemen olmak değil genelde, tersine tüm gücünü, esnekliğini, silah kullanımındaki becerisini sergileyebileceği – d e n k düşmanlara üstün gelmektir… Düşman karşısında eşitlik – işte adil bir düellonun birinci koşulu. İnsan küçümsediği yerde savaşa g i r e m e z, öyleyse buyruğunun geçtiği yerde, başkalarını a ş a ğ ı l a d ı ğ ı yerde de savaşma yetkisi yoktur.
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Reklam
Bana kötülük etmeye kalkan "alır karşılığını" kuşku yok bunda: bir olanak bulurum çok geçmeden "kötülüğü yapana" (Missethäter) (hatta bazen yaptığı kötülüğü için) minnetimi gösteririm ya da bir şey dilerim ki bu bir şey vermekten daha nazik olabilir... En kaba sözcük, en kaba mektup bile daha iyi yüreklicedir, daha inceliklidir susmaktan sanırım. Böyleleri, şu susanlar gönül inceliğinden, sevecenliğinden yoksundurlar hep: bir karşı çıkıştır susmak, söz yutmak karakteri basitleştirir. mideyi bile bozar. Susanlar hep sindirim bozukluğuna uğra- yanlardır. Görülüyor, kabalığı değerden düşürmek iste-mem insancıl bir karşı çıkışın biçimidir o, şu yaşadığımız çıtkırıldım çağda, birincil erdemlerimizden biridir bizim. İnsan bunun için yeterince zenginse, haksız olmak bir şanstır. Bir Tanrı gelseydi yeryüzüne haksızlıktan başka yapabileceği bir şey de olmazdı: cezalandırmayı değil suçu üstlenmek ancak bu Tanrısal olurdu.
–doğrular çıkıyor benim ağzımdan. Ama benim doğrularım korkunçtur: Bugüne dek yalana doğru dediler çünkü. –Tüm değerlerin yenilenmesi: İnsanlığın en yüce bir kendine geliş eylemine –ki bende cisim bulmuş, deha olmuştur– taktığım ad budur işte. Talihim böyle istiyor, ilk namuslu insan ben olmalıyım, binlerce yıllık yalan dolana karşı durmalıyım kendimi...
İşte İnsan!
En uzun merdivene sahip olan, onunla en derinlere inebilen ruh Kendi içinde en uzak yerlere koşabilen, yolunu şaşırabilen ve boş boş gezebilen en geniş ruh Bile isteye tesadüfün içine atlayan, en zorunlu olan, var olup da oluşu isteyen, sahip olupta arzuyu isteyen ruh. En geniş çemberin içinde kendinden kaçan, kendini kovalayan, en tatlı sözlerle deliliğe kanan, en bilge ruh İçindeki her şeyin bir gidip bir geldiği, medcezirlerle dolu, en çok kendini seven ruh
Başkaldırmayana kadar da bilinçlenemeyiz ne yazıkki :/
"Başkaldırdığımızda kendimizi çabucak tüketeceğimizi bildiğimiz için hiçbir tepki vermemek :İşin mantığı budur işte. Ama başka hiçbir şey de insanı kin duymak kadar hızlı eritip bitiremez."
Reklam
Mesela, ben kesinlikle bir öcü, bir ahlak canavarı değilim, şim­diye kadar erdemli olarak onurlandırılan insan türüne bile zıt bir fıtrattayım. Laf aramızda, bana öyle geliyor ki bu yönüm, tam olarak gururumun bir parçasını oluşturuyor. Filozof Di­onysos'un öğrencisiyim, aziz olmaktansa satir olmayı tercih ederim. Ama sadece bu yazıyı okumalısınız. Belki de bu an­titezi neşeli ve nazik bir şekilde anlamlandırmayı başarmı­şımdır, belki de bu yazının bunu yapmaktan başka bir amacı yoktur. İnsanlığı "ıslah etmek", vadedeceğim son şey olurdu. Yeni putlar dikmiyorum; bırakın eski putlar kilden bacaklara sahip olmanın ne demek olduğunu öğrensinler. Putları devir­ mek (ben onlara "idealler" diyorum): benim işim daha ziyade işte bu. Gerçeklik değerinden, anlamından ve doğruluğundan mahrum bırakılmıştır ve sözde ideal bir dünya uydurulmuş­tur... "Gerçek dünya" ve "görünen dünya" - basit terimlerle: uydurma dünya ve gerçeklik... İdeal denen yalan, şimdiye ka­dar gerçeğin başına bela olmuştur, onun vasıtasıyla insanlığın kendisi en derin içgüdülerine kadar, yalnızca refahın, gelece­ğin, yüceltmenin güvencesini verebilecek olan zıt değerlere ta­pınacak kadar yalan ve yanlış hale gelmiştir. Ecce Homo, "Önsöz", 1 ve 2. Bölümler.
Sayfa 105 - Runik KitapKitabı okudu
Nietzsche, eski Pers peygamberi Zerdüşt'ün adını seçmesinin nedenini yalnızca Ecce Homo'da açıklar. Zerdüşt, hataların en vahimini -ahlak ve ahlakın metafiziki alana aktarılması- yarattığı için bu hatayı tanıyan ilk kişi de eski Pers peygamberi olmalıdır. İşte bu yüzdendir ki Nietzsche, görevi, dürüstlük yoluyla ahlakın üstesinden gelen bir tür yeni ahlaka ulaşmak ola­rak yorumlamaktadır; ikinci görev ise Pers peygamberin de onayladığı yüce erdemdir. Şimdi dünyayı iyinin ve kötü­nün metafiziğinden kurtarmanın zamanıdır. Bu, adeta bir uzvumuz haline gelen ahlakın kendi kendini aşmasına atıfta bulunan yeni bir gerçeklik ve yeni bir erdem olacaktır. Bu kendini aşma, ahlakın sona ermesi veya ortadan kaldırılma­sı anlamına gelmez, ahlakın gerçek doğası (insan hayvanını terbiye etmenin ve yetiştirmenin bir yolu olduğu) hakkında­ki bilgiyi fethetmeyi temsil eder.
Sayfa 89 - Runik KitapKitabı okudu
Ecce Homo (işte insan)
"İsa, başında dikenli taç ve üstünde kızıl giysilerle göründü. Vali Pilatus, 'Ecce homo!' dedi. Kahinler ve muhafızlar, İsa'yı görünce, 'Çarmıha ger!' diye bağırmaya başladılar." (İncil, Yahya, 19:4-6) Bu Latince terim, Avrupa resim sanatında Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önce halka tanıtılması sahnesini niteler. Azra Erhat'ın mutlaka okunması gereken kitabı Ecce Homo'nun, 1969 yılı Can Yayınları baskısına önsözden alıntıdır: "İsa'yı çarmıha gönderme kararını istemeye istemeye verdiğinde, Vali Pontuslu Pilatus'in yaşadığı sıkışmışlığın, baskının ve çaresizliğin etkisiyle, ağzından bilinç sizce dökülen bu sözcükler, insanlığın bin yıllardır süregelen ve daha da sürecek serüvenine tutulmuş bir ayna gibidir."
Bir kimsede yalnızca içinin yoksulluğu, köşe bucağının ağır havası değil, asıl o işkembesinde yer etmiş korkaklık, pislik, sinsice öç gütmedir ona yolumu kapayan: Benim bir sözümle tüm kötü içgüdüler yüzüne vurur insanın. Tanıdıklarım içinde bir sürü denek hayvanım vardır; yazılarıma karşı gösterilen çeşit çeşit ve her biri son derece öğretici
Sayfa 47 - Sayfa: 46/47Kitabı okudu
Reklam
"Gerçeklik bize büyüleyici bir tip zenginliğini, geçici bir biçim oyunu ve değişimi bolluğunu gösteriyor: köşesinde oturan zavallı ahlakçının biri de diyor ki: "Hayır! insan başka türlü olmalıydı". Hattâ biliyor da nasıl olması gerektiğini, bu sefil yobaz, duvara çiziyor kendini ve "ecce homo!" (işte insan) diyor... Ama, ahlakçı salt bir bireye yönelse ve ona "sen şöyle ve şöyle olmalıydın!" dese bile, gülünç duruma düşmekten kurtulamaz. Birey bir parça yazgıdır, gelecek ve olacak olan her şey için fazladan bir yasa, fazladan bir zorunluluktur. Ona "kendini değiştir" demek, her şeyin değişmesini istemektir, geriye yönelik olarak bile..."
Sayfa 32 - Karşı Doğa Olarak Ahlâk / T. İş B. Kültür Yay. / Çev. Mustafa TüzelKitabı okudu
_Bazı insanlar kendi güneş sistemlerinde yaşarlar. Onları orada ziyaret etmek gerekir. _En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin yaralarla başlar en derin gülücükler. _Sevdiğiniz insanları düşünüyorsunuz, ama daha derine inin, sonunda sevdiğinizin onlar
Şimdiye değin beni en çok gururlandıran meyve satan yaşlı kadınların, bana en tatlı üzümlerini seçip vermek için tatlı bir telaş içinde olmaları. İnsan filozof oldu mu, işte böyle olmalı...
113 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.